Pazar, Ekim 25, 2009

Bazen ilk kez bulunduğun nokta, kaldığın yermiş gibi!

Uzun, çok uzun bir zaman sonra merhaba ey okur!
Paylaşmayı çok sevdiğim bir örnek vardır gerek derslerimde gerek seminerlerimde. Önce bir soru sorarak başlarım: "Neden yapmakta olduğumuz şeyi yapıyoruz?, neden okula ya da işe gidiyoruz?" Yanıt temelde gelip aynı şeye dayanıyor. "Daha güzel yaşamak için!" Daha güzel yaşamak için yaptıklarımızı yaparken kaçırdığımız şey yaşamın kendisi olduğunda bir terslik var demektir.
İşte bu terslikler yüzünden uzun zamandır sayfam atıl. Kaçmış bir yaşam süreci bıraktım geride. Temel halim alışmaya çalışmakla, yorgunluk arasındaki bir sarkaç gibiydi tüm bu zaman boyunca. Ama kendime de haksızlık etmeyeyim. Bu zamanda bir sürü değişiklik yaşadım. Adaptasyon dedikleri şeyi sağlamak yordu beni. Ama artık bu sayfadaysam, alıştığımı söylemek mümkün bu yeni hayata!
Öncelikle hayatım boyunca en uzun süre kullandığım mazeretlerimden biri, doktora tezim bitti. Doktor oldum. Savunmamı verip cüppemi giydiğimde içimde buruk bir sevinç vardı. Tam altı yıldır süren bir sürecin sonunda olmanın yaşattığı o karmaşık duygu. Birşeyi başarmış olmanın sevinci, "e şimdi?" sorusunun şaşkınlığı bunlardan sadece ikisi. O kadar içindeydim ki sürecin, günlerimi gecelerimi alıyordu. Tabir yerindeyse onunla yatıp onunla kalkıyordum ve birden bire tezsiz yaşamanın nasıl birşey olduğunu hatırlamam gerekti.
Sonra akışta kendimi sonlar mevsiminde buldum... Doktoramın bitişini hazmetmeye vakit bile bulamadan, beş sene boyunca yaşadığım evimi boşaltmam, taşınmam gerekti. İzmir'deki evimi uzun yıllar hayal ettiğim eve taşırken içinde yaşamayacağımı bilmek de en az diğeri kadar "e şimdi?" idi!
Derken İzmirimden ayrılış... Hayatımın en özel 10 yılını yaşadığım ve "yaşadığın kenti sevme"yi öğrendiğim, "kendimi daha bir tanıdığım", "gençlikten yetişkinliğe" geçtiğim, kök saldığım, sevdiğim İzmir'den ayrılış... Herşeyin kocaman bir koşuşturma olduğu, ritmin yüksek, iş yaşamının dışında kalan o az zamana yaşamın tıkıştırmaya çalışıldığı İstanbul'a...
Ki bir zamanlar en büyük rüyamdı İstanbul'a temelli yerleşmek! İzmir'i tanımadan önce... Her günü tatil gibi olan, insanları gülmeyi, keyif almayı bilen, akdenizli güzel İzmir'i tanımadan önce.
Neye uğradığımı şaşırdım. 10 sene boyunca bir Avrupa kentinde yaşıyormuşum. Bunu fark etmek sarsıcıydı... O kadar dilimden düşmüyordu ki İzmir, herkes beni İzmirli sanıyor! Ve bu konuda konuştuğum hocalardan biri, babasının İzmir'e ilişkin tespitini paylaştığında hak vermemek elimde değildi: "İstanbul yansa, İzmir'den bir İstanbul çıkar. Ama İzmir yansa, İstanbul'dan bir İzmir çıkmaz!" Ben de İstanbul'daki İzmir'le (her haftasonu ege yemekleri yapan minik bir cihangir lokantası, her cuma sirtaki kursu...)bir baktım alışmışım işte.
Ve yeni bir iş. Bir vakıf üniversitesinde öğretim görevlisi olarak işe başlamak, kayıtlar, sınavlar, dosya hazırlamalar derken, yardımcı doçentlik ve bölüm başkanlığı... Bu kadar yeni fazla geldi ilkin. Ama yine hep dediğim gibi, insan herşeye alışıyor.
Bazen ilk kez bulunduğun nokta, kaldığın yermiş gibi... işte tam oradan hayat devam ediyor!