Cumartesi, Haziran 03, 2006

Kişisel Gelişim Uzmanı Değilim Artık!

NLP kısaltmasıyla ilk kez 1990 yılında, abonesi olduğum Avrupa kaynaklı bir zihinbilim dergisinde karşılaşmıştım. O sıralar görsel hafıza, çok revaçta olan bir konuydu ve gazetelerde de bununla ilgili ekler, kupon karşılığı verilen fasiküller olurdu. Memo-Matik ya da daha Türkçeleştirilmiş adıyla Bilgi-matik seti edinmiştim. Lise ikinci sınıfın yaz tatilinde fasikülleri okuyup, setle birlikte verilen kasetler eşliğinde uygulamaları yapmıştım. Aldığım etkili sonuçlara şaşırmakla birlikte, bilgiye duyduğum ihtiyaç da günden güne artıyordu. Nasıl olacağını bilmemekle birlikte, gelecekte bu tür bir işi sanatla birlikte yapmayı düşler dururdum. İşte NLP kısaltması, biraz daha gelişmeye ihtiyaç duyan şekliyle daha sonra da o setlerde çıkmıştı karşıma. O yıllarda bırakın kişisel gelişimi, bu konulara yönelik ulaşılabilir kaynakların son derece kısıtlı olduğunu anımsatmam gerek. İnsana dair ne buluyorsam okuyor, kendi gerçekliğimde bir yerlere oturtmaya çabalıyor, arkadaşlarımın ve kimi zaman da ailemin bana bir uzaylıya bakar gibi baktıklarına tanık oluyordum.

NLP’yi içeriğindeki yöntemlerinden sadece biri olarak kullanan ve İstanbul’da düzenlenen çeşitli eğitimlere mümkün olduğunca katılıyor, bilgi açlığımı bir nebze de olsa gideriyordum. Gerek ruhsal gelişime gerekse de kişisel zihin gelişimine dair pek çok eğitim alma fırsatını yakalamıştım. Ancak NLP pratisyenlik kursunu ancak Türkiye’de açıldıktan sonra yani 2002 yılında alabilmiştim. O yıllarda NLP uzmanı olarak sadece 5 isimden bahsediliyordu ki bu beş kişiden dördünün NLP tabanlı ilk eğitimlerine katılma şansını da yakalamıştım. NLP benim için öğrendiğim diğer kişisel gelişim bilgilerini bir potada toplayan, ya da hocamın benzetmesiyle binanın kolonlarını oluşturabilecek sağlam bir yöntemler bütünü olmuştu. Moda olduğu için kurstan kursa koşan, işi gücü sertifika toplayıp, sohbetlerde “sen şunun şu eğitimini aldın mı” diye hava atmak olan ve öğrendiklerini içselleştirememiş pek çok kişinin aksine, NLP’yi tanrısallaştırmaktan çekindiğimi rahatlıkla söyleyebilirim. Ardından bu konuyu ilk hayalim doğrultusunda sanatla bütünleştirebilmek için yüksek lisans tezim olarak belirledim. “Zihni Etkin Kullanma Yöntemi Olarak NLP’nin Tiyatro Sanatında Kullanımı” başlıklı tezim kabul edilerek, NLP’nin –dolaylı olarak da olsa- YÖK tarafından da kabul edilen bilimsel temellere sahip olduğunu ortaya konulmuş oldu. Bu konuda Türkiye üniversitelerinde yapılmış ilk tez olduğunu da eklemem gerekir.


Tezimin savunma sürecinde, akademik dünyadaki pek çok kişi tarafından zorlandığım süreçler yaşadım. İnsanlar kişisel gelişimden bahsedilince “Ben bu tür konulara inanmıyorum” ya da “Astrolojiden de bahsedecek misin?” gibi son derece sığ sorularla karşıma çıkabildiler. Onlara, NLP’nin bir inanç sistemi olmadığını, bu nedenle inanmanın gerekli olmadığını, her kişisel gelişim yönteminin kişiyi gerçeklikten koparan ve korkulası birşey olmadığını açıklamak zorunda kaldım. Sonunda yoruldum elbette. Halen daha “bu tür konular...” diye başlayan bir sohbette bulunmamayı, kişileri kendi sığlıkları içinde boğulmaya bırakmayı tercih ediyorum çoğunlukla. Geçenlerde, alt yazısı “ Amerikan menşeeli boş işlerle uğraşıyorsun” demek olan “nasıl gidiyor NLP MLP?” cümlesiyle karşıma çıkan ve lisans eğitimimde hocalarımdan biri olan kişiye sadece baktım ve “iyi gidiyor NLP de MLP ne oluyor?” diye sormaktan başka birşey gelmedi aklıma. Elbette ki bilim adamı septik olmalıdır. Ama bilimle ilgilenen biri septik olmalıdır. Oysa akademik dünya içinde bilimden çok pasta dilimiyle uğraşan, kimin nerede kiminle ne yaptığını, kimin ne tür tercihlerde bulunduğunu malzeme yapmak için irdeleyen ve bilim adamlığının sadece septik yanıyla donanmış kişilere söyleyecek birşeyi de çoğu kez bulamam ya da bulmam!

Hadi diyelim ki akademik dünyada –herkes bilir – bu tür polemikler sevilir. Esas yakınılması gereken aslında NLPcilerdir... NLP uzmanlarını kastetmiyorum. Bu ülkede, hiç kurs almadan NLP kitabı yazan biriyle tanıştım. Adını buradan açıklayarak ekmeğine yağ sürmeyi istemem. Onu da bir yana bırakacak olursak iki kurs bitirip kendini kişisel gelişim uzmanı olarak kelimenin tam anlamıyla satanlar var. İnternet maillerinden kes-yapıştırlar arasına serpiştirdikleri iki satır cümleyle, “ben kitabı çok satan bir kişisel gelişim uzmanıyım” diyenler var. Bunlara boşvermeyi yeni öğrenmişken, şimdi bir de karşımıza ateşte yürüyen, bardak yiyen yeni nesil kişisel gelişimciler türedi...

Dersaneleri dolaşarak öğrencilerin önünde bardak yiyip, “ben bunu yapabiliyorsam, siz de başarabilirsiniz” gibi insanı dehşet içerisinde bırakan, parayı ceplerine koyan, yeni nesil kişisel gelişimciler(!)... Ve hayatını Hülya-Kaya ilişkisi üzerine kurmuş, Asena’nın dans yorumlarından öteye gitmeyen gündelik diyaloglara sahip bir toplumda, şova olan tutkumuzun yeni ürünü! Ülkenin düpe düz satılmasına, Allah adına Allah’ın yarattığını öldürebilmeyi meşru kılan şer’i düzene (onların kafasındaki şer'i düzene) adım adım yaklaşılmasına gözleri bağlı toplumumuzun yeni ürünü.

Ofisimde, diğer aldığım sertifikaların arasında asılı duran birindeki NLP sözcüğünden neredeyse korkmama, iğrenmeme neden olan bir sürü şey... NLP sadece bir tekniktir. Onu nerede isterseniz orada kullanabilirsiniz. Öğle yemeğinizde kaşığı, akşam yemeğinde kepçeyi, tatlı olarak da bardağı yemenizle bir ilgisi yoktur NLP’nin. Eğer varsa, üzgünüm ama ben NLP uzmanı değilim... Olmayayım da zaten!

Bugünden itibaren, Kişisel Gelişim Uzmanı sıfatını kullanmama kararı alıyorum. Ben sadece bildiklerimi, biriktirdiklerimi, insanlara sanatın bildiğim yöntemleriyle aktarmayı bir çocukluk düşü olarak benimsemiş biriyim. İşte hepsi bu...

Tanrı hepimizi kendi açgözlülüğümüzden korusun!