Salı, Mayıs 27, 2008

Sevgili günlük,

Geçen gün bir yerlerde okuduğuma göre, içinde bulunduğumuz süreçte zaman algımız hayli değişime uğramış. 24 saatlik bir zaman dilimini 16 saat olarak algılıyormuşuz. Yapılan deneyler bunu gösteriyormuş. Boşuna değil insanların vakit vakit diye ağlamaları. Pek çokları ağlaya dursun, ben müsrif sayılabilecek bir kayıtsızlıkla kullanıyorum zamanımı bu günlerde. Havaların artık iyice ısınması uyku falan bırakmadığı için kendimi öldürecek bir sürü vaktin sahibi gibi hissediyorum. Kitap okumayı, tezim için araştırma yapmayı, üzerinde çalıştığım oyun için karalamalar yapmayı, Özo ile (dilim dışarda eve dönmemi gerektirecek kadar) bisiklet turları atmayı ve yüzmeyi saymazsam, iyi bir zaman katili sayabilirim kendimi.
Bakma yüzsüzce kendimi vakit katili ilan eden umarsızlığıma. Durgun sular derinden akarmış. Yaptığım onca kayda değer şey varken katlettiğim her vakit parçası için içime bir çakıl taşı atılmış hissediyorum. Gittikçe ağırlaşmadan o taşlar, eylemimi kısıtlamadan önlem almalıyım diyorum ama laf işte. Bazı süreçleri kontrol edemezsiniz. Bazen süreçler tarafından konrtol edilmeye ihtiyaç duymakta olan zavallı ruhunuz sizi içinizde aşılması zor dirençlere gark eder. (Gark etmek fiilini ilk kez kullanıyorum, nedense bana geğirmekle ilgili olmalıymış aslında dedirtiyor)
Geçenlerde hayatımda hiç yapmadığım birşeyi yaptım ve saçlarımı kendim kazıdım. Gece saat 1'den 2.30'a kadar süren operasyonu neden yaptığımı bilmiyorum. Değişiklik diyelim. Sonra da kabak kafamı güneşe çıkarıp renk farklılıklarını dengelemem gerekti. Gözüm alışınca daha rahat edeceğim kesin!
Bu günlerde beni motive eden en önemli şey, 30'unda gösterime girecek olan SEX and The CİTY! Artık Manhattan'da yaşadığımı sanacak kadar içinde izlediğim ve dost olduğum o 4 güzel hanfendi ile buluşacak olmak beni heyecanlandırıyor. Umarım diziye yakışır bir final filmi olur. hayal kırıklığına uğramayız...
İşte böyle sevgili günlük.
p.s. Sigara yasağı bence bu hükumetin yaptığı EN DOĞRU şey... Dumansız hava beni mutlu ediyor!

Pazar, Mayıs 18, 2008

Sol lucet omnibus (Güneş Herkes için Parlıyor)

İnsan Arıyorum!
Futbol takımlarıyla, siyasi ideolojileriyle, dinleriyle, dilleriyle, cinsleriyle, paralarıyla, güçleriyle, vb. ile birşey olmaya çalışmayan... Sadece insan olabilen...

Pazar, Mayıs 11, 2008

Pazar, Mayıs 04, 2008

90'lar...

Herşey çabucak geçmiş oluyor. Geçip gidiyor gözümüzün içine baka baka... "Daha dün" gibi geliyor, o kadar uzaklaşmış olduğuna aymıyor zihin bir ses, bir imge, bir koku duymaksızın. Pazar akşamları geçmişin ne kadar geçmiş olduğunu anlıyorum 90'lardaki duygularıma misafirlik eden şarkıları dinlerken. Show Radyo'da Pazar akşamları saat 19.00'da yayınlanan "90'lar" adlı program, eski günlüklerimi okurken duyumsadıklarıma eş. Şarkıların Bu kadar yakın paydaşlar olduğunu, zamanın ne çabuk eskidiğini ve şimdiki zamanın ne kadar kıymetli olduğunu duyumsuyorum yine...