Pazar, Nisan 27, 2008

Mim: Sahi nedir bu mutluluk denilen?

Kendi yaşamından -son derece güzel- mutluluk örnekleri vererek sevgili dostum Uğur mimlemiş beni. Ne zamandır açık günlüğüme birşeyler yazmak isteyip de paylaşacak konu bulamayan bana iyi bir fırsat yaratmış oldu böylelikle. İşin ilginci bu mim, artık kitap süsü verilmiş hurafe standlarının çoğunluk olduğu kitap fuarından aldığım Mutluluğun En Güzel Tarihi adlı kitabı okuduğum sürece denk gelmesi. Mimi görünce durup bir düşünüyor insan. Bende de öyle oldu: Sahi nedir mutluluk benim için?
Sonda çıkarılıp tuvalete girebildiğim gün yaşadığım mutluluk geliyor ilk olarak aklıma. Geçirdiğim mide amelyatı sonrasında yaşadığım en güzel mutluluklardan biriydi bu, sağlıklı olduğumu hissetmek. Yazmak, yazmak ve yazmak... Yağmurlu bir günde ruhumla dans eden bir müzik eşliğinde kitap okumak benim için mutluluk. Ya da yüzerken suyla sevişen tenimde duyumsadığım şey. Yetiştirmem gereken bir yazının ya da projenin noktasını koymak, kaldırım taşlarının arasından fışkırmış yeşillikleri fark etmek. Evimi paylaştığım kedimle miskinlik yapmak ya da kış güneşinin duvarları yaladığı bir tatil günü, sarı battaniyeme sarılıp belgesel izleyerek uyuklamak! Yürümek doğanın içinde, doğa olmak. Bir mektup yazmak ya da hiç bilmediğin tanımadığın biri için birşey yapmak. Bir yazımla ya da konuşmamla kalplerine dokunmak insanların. Kimse görmüyormuşcasına dans edebilmek belki. Kimi zaman da öfkemi kusmak için yumruklamak yastıkları. Terliyken su içmek, dostlarımla saçmalamak bazen de. Tüm çirkinliklerini görerek hala mutlu olunabilecek şeyleri arayan gözlerle bakmak hayata. Ayaküstü aşklar yaşamak; bir çiçeğe, bir köpeğe, eski bir Rum evine, beyaza boyalı tenekelerdeki sardunyalara, otobüs durağında dalgın gözlerle bekleyene, en çok da kendi olan herşeye! Benim için mutluluk yaşamımı bir romanı yazar gibi yaşamak en çok: iç sesimde roman kahramanı olan benin gördüklerimi, duyumsadıklarımı betimlemek kendime. Şarkı söylemek, detone oluşlarıma gülümsemek...
Liste uzar aslında. Ama yazarken görüyorum ki mutluluk denilen şey benim için, benim benimle aramdaki en kısa mesafede!
Sevgili Vladimir, Mart ayından beri sesi soluğu çıkmayan sevgili Sem ve iş gezisinden dönünce de sevgili Gülçin, peki sizce nedir ki mutluluk?

Salı, Nisan 22, 2008

Aşk beni hep değiştirecek...

Sevgili dostumun "Aşk beni hep değiştirecek" adlı şarkısına klip çekmişler. Ben izledim ve çok beğendim. Mustafa Özen imzasını taşıyan klibin şarkı sözleri Hande Yener tarafından yazılmış, müziği ise Erol Temizel imzasını taşıyor. Bir video koyarak sayfamda bir ilki gerçekleştirmiş oluyorum. Ağzına ve yüreğine sağlık sevgili dostum!

Pazar, Nisan 20, 2008

İşte böylesi bir hal içindeyim...

Nicedir açık günlüğüme not düşmedim. Erken tez izleme komisyonunu da barındıran yoğun bir süreçti geçtiğimiz iki hafta. Ege Üniversitesinde IDEA konferansı, Murathan Mungan'ın son kitabının okuması ve imzası bu koşuşturmaca içinde yer alan diğer duraklardı. Bununla birlikte, bu akşama kadar kendime tanıdığım aylaklık süresinin de sonuna gelmiş bulunuyorum. Şimdi uzun günleri kısaltan yeni bir süreç başlamayı bekliyor takvimimde.
Geçenlerde uzun uzun konuştuk arkadaşlarımla özdisiplin üzerine. Yeni farkındalıklar edindiğim bir sohbetti. Zira hemen hepimizin temel ihtiyacı özdisiplindi. Hiç unutmam bir keresinde, özdisiplinimi nasıl sağlayacağım konusunda araştırma yaparken, bir dergiye yazdığım özdisiplin konulu bir makalemle karşılaşmış, tokat gibi yüzüme inen bu yazıdan sonra umutsuzluğa kapılmıştım. Beni eskiden beri tanıyan dostlarım aslında disiplinli biri olduğumu bilir ve beni bu konuda yüreklendirirler. İşte tam da böyle bir yüreklendirmeye ihtiyaç duyduğum anda anahtarın yine sadece "şimdiki zaman"da olduğunu anımsadım. Biraz geç oldu ama sağlam olmuştur umarım. Çünkü sonbahara kadar bitirmem gereken tezim için artık yayılma hakkım kalmadı.
Güzel bir program yaptım kendime. Vaktimi havuz, tez okumaları, makale yazımı, yazın, edebi okuma, partiler, etkinlikler ve öngörülemeyen gelişmeler için paylaştırdım bile. Planıma uyabilirsem, kendim için iki de büyük ödül koydum.
Başlamaya hazırım artık.

Kim basar benim romanımı?

Daha önce sevgili Nil Gün'den duyduğum bir anektodu İsmet Berkan Radikal'in bugünkü başyazısında aktarmış. Reddedilme ile ilgili çok güzel bir yazı. Yazıya buradan ulaşabilirsiniz.

Pazartesi, Nisan 14, 2008

Sono così spiacente per Bacca!

Yaşadığım topraklarla övünç duyamıyorum artık! Bu toprakları paylaştığım kişiler gün be gün dehşete düşürüyor beni! Onun yürürken katledildiği yollar, bizim toplum olarak yürümemiz gereken yolların uzunluğunu seriyor gözler önüne... Çok üzgünüm ve kaybediyorum ümidimi!
----------
I'm no longer proud of my homeland! I'm terrified by the people (!) whom share this land! The roads which she was slaughtered is getting longer the way which we have to walk to be humanbeing! I'm very sad and getting lose my hope!
----------
Non sono più fiero della mia patria! Sono terrorizzato dalla gente quale parte questa terra! Le strade che è stata macellata sta ottenendo più lungamente il senso che dobbiamo camminare humanbeing! Sono molto triste ed ottenendo perda la mia speranza!

Cuma, Nisan 04, 2008

Roman Gibi...

Yine kitapçıdaydım. Bir kaç kitap çekip, ortasından bir yerden okumaya başladım. En çok saran Daniel Pennac'ın Roman Gibi adını taşıyan kitabı oldu. Hani utanmasam onu oracıkta okuyup bitirirdim ama utandığımdan değil, bu kitabın kitaplığımda olması gerekliliğinden hemencecik alıverdim. Arkadaşlarımla buluşmama daha yarım saat vardı. Portakallı çay eşliğinde alışveriş merkezinin ortasında okumaya başladım. Arkadaşlar geldiğinde ben hala kitapta takılı kalmıştım. İlk bakışta George Perec kitaplarını andırıyor. Yazar kitabın başında, yazdıklarının pedagojik işkence malzemesi olarak kullanılmaması ricasında bulunmuş. Size işkence gibi gelir mi bilmem ama ben kitaptan bahsetmeden geçemeyeceğim. Uzun zamandır istediğim okuma hazıını verdi bana. İşte, dedim, ben de istiyorum böyle kitaplar yazmak! İstiyorum işte!

"İnsan hayatta olduğu için evler yapar, ölümlü olduğunu bildiği için kitaplar yazar."
"Argoda, okumaya gömülmek denir.
Mecazi anlamda, kalın bir kitap bir tuğladır.
Onu bu çukurdan çıkartırsanız, tuğla bir buluta dönüşecek.

Bu arada Nermin Bezmen yine yeni bir kitap çıkarmış. Hiç okumadım kitaplarını, hakkında eleştiri dahi okumadım ama, art arda böylesi kalın kalın kitapları nasıl yazıyor bu insanlar, merak etmiyor değilim...:))

Perşembe, Nisan 03, 2008

Yine yağmur...

"Otobüs tıklım tıklım doluydu. Gök yüzünü görebileceği bir yer buldu güçlükle. Yavaş yavaş azgın bir nehre dönüşmesi beklenen yollarda ilerlemeye başladı otobüs. İnsanlar yağmur hakkında konuşuyorlardı. O ise bunları hiç duymadı. Sadece sarı bulutlardan akan yaşların, tozlu camın üzerine çizdiği resimlere bakıyordu. Onun yüzünü çiziyordu yağmur damlaları otobüsün camına..."*

*17 Şubat 2007 tarihli, Önce Kaybolmalı adlı öykümden