
Sonda çıkarılıp tuvalete girebildiğim gün yaşadığım mutluluk geliyor ilk olarak aklıma. Geçirdiğim mide amelyatı sonrasında yaşadığım en güzel mutluluklardan biriydi bu, sağlıklı olduğumu hissetmek. Yazmak, yazmak ve yazmak... Yağmurlu bir günde ruhumla dans eden bir müzik eşliğinde kitap okumak benim için mutluluk. Ya da yüzerken suyla sevişen tenimde duyumsadığım şey. Yetiştirmem gereken bir yazının ya da projenin noktasını koymak, kaldırım taşlarının arasından fışkırmış yeşillikleri fark etmek. Evimi paylaştığım kedimle miskinlik yapmak ya da kış güneşinin duvarları yaladığı bir tatil günü, sarı battaniyeme sarılıp belgesel izleyerek uyuklamak! Yürümek doğanın içinde, doğa olmak. Bir mektup yazmak ya da hiç bilmediğin tanımadığın biri için birşey yapmak. Bir yazımla ya da konuşmamla kalplerine dokunmak insanların. Kimse görmüyormuşcasına dans edebilmek belki. Kimi zaman da öfkemi kusmak için yumruklamak yastıkları. Terliyken su içmek, dostlarımla saçmalamak bazen de. Tüm çirkinliklerini görerek hala mutlu olunabilecek şeyleri arayan gözlerle bakmak hayata. Ayaküstü aşklar yaşamak; bir çiçeğe, bir köpeğe, eski bir Rum evine, beyaza boyalı tenekelerdeki sardunyalara, otobüs durağında dalgın gözlerle bekleyene, en çok da kendi olan herşeye! Benim için mutluluk yaşamımı bir romanı yazar gibi yaşamak en çok: iç sesimde roman kahramanı olan benin gördüklerimi, duyumsadıklarımı betimlemek kendime. Şarkı söylemek, detone oluşlarıma gülümsemek...
Liste uzar aslında. Ama yazarken görüyorum ki mutluluk denilen şey benim için, benim benimle aramdaki en kısa mesafede!